PELVİK KONJESYON SENDROMU

Pelvik Konjesyon Sendromu (PKS)

Pelvik Konjesyon Sendromu (PKS), kadınların yaşamlarını etkileyen bir sağlık sorunudur. Bu sendrom, pelvik bölgedeki toplardamar yetersizliği nedeniyle oluşan varislerin yol açtığı kronik pelvik ağrıyla karakterizedir. Rahim ve yumurtalık çevresindeki toplardamarlarda biriken kan, varisleri oluşturarak ağrıya sebep olur. Bu yazıda, PKS’nin nedenleri, belirtileri, tanısı, tedavisi ve risk faktörleri ele alınacaktır.

Pelvik Konjesyon Sendromu Belirtileri ve Nedenleri Nelerdir?

Pelvik Konjesyon Sendromu (PKS), kadınların yaşamlarını etkileyen bir sağlık sorunudur. Bu sendrom, pelvik bölgedeki toplardamar yetersizliği nedeniyle oluşan varislerin yol açtığı kronik pelvik ağrıyla karakterizedir. Rahim ve yumurtalık çevresindeki toplardamarlarda biriken kan, varisleri oluşturarak ağrıya sebep olur.

PKS’nin belirtileri genellikle alt karın bölgesinde yoğunlaşan ağrı, adet döneminde artan şiddetli ağrı, kasıkta ve bacaklarda varis görünümü olarak kendini gösterir. Bu ağrının nedeni, toplardamarlarda biriken kanın damarların genişlemesine yol açması ve çevre dokulara baskı yapmasıdır. Sendromun oluşmasında pelvik bölgedeki anatomik faktörler, gebelik, hormonel değişiklikler ve genetik faktörler etkili olabilir. Özellikle çok sayıda doğum yapmış kadınlarda daha sık görülür.

PKS’nin nedenleri arasında pelvik bölgedeki anatomik yapılar ve toplardamarlar arasındaki dengesizlikler yer alır. Özellikle hamilelik dönemindeki hormonal değişiklikler, pelvik bölgedeki kan akışını etkileyebilir ve kan birikmesine yol açabilir. Ayrıca, aşırı kilo, önceki pelvik cerrahi girişimler ve genetik yatkınlık da PKS riskini artırabilir. Sendromun belirtileri genellikle karın ağrısı, pelvik bölgede basınç hissi, kasıkta varislerin görünümü ve cinsel ilişki sırasında ağrı şeklinde ortaya çıkar.

Pelvik Konjesyon Sendromu Nasıl Geçer?

Pelvik Konjesyon Sendromu (PKS) tedavisinde Darci Phillips ve ekibi, medikal ve endovasküler tedavileri önermektedir. Medroksiprogesteron asetat veya gonadotropin salgılatıcı hormon analogu goserelin kullanımı, semptomları hafifletir. Bununla birlikte, bu ilaçların etkisi genellikle sürdürülebilir olmamaktadır. Tedavinin başarısız olduğu durumlarda, genellikle over venlerinin transkateter embolizasyonu tercih edilir. Bu yöntem, pelvik varislerin venografi ile teyit edilmesini, ilişkili kronik pelvik ağrı veya cinsel ilişki sırasında ağrı varlığını gerektirir. Embolizasyon, teknik olarak %99 oranında başarılı olup, nüksetme oranı %8’dir. Komplikasyonlar nadir görülür ve genellikle bobin migrasyonu, damar perforasyonu ve yerel tromboflebiti içerir. Bu tedavi yöntemi, PKS’nin fiziksel ve psikoseksüel sonuçlarına önemli ölçüde katkı sağlamaktadır.

Pelvik Konjesyon Sendromu Tanısı Nasıl Konulur?

Pelvik Konjesyon Sendromu’nun tanısı koymak bazen zor olabilir çünkü semptomları diğer pelvik rahatsızlıklarla benzerlik gösterebilir. Tanı koymada kullanılan görüntüleme yöntemleri, hastanın öyküsü ve fizik muayene sonuçları önemlidir. Ultrasonografi, hastaların ilk değerlendirmesinde kullanılan temel bir yöntemdir. Bu yöntemde, pelvik bölgeyi incelemek için ses dalgaları kullanılır. Manyetik rezonans görüntüleme (MR) ve bilgisayarlı tomografi (BT) gibi görüntüleme teknikleri de tanıya yardımcı olabilir. Bu yöntemler, pelvik bölgenin detaylı görüntülerini sağlayarak varisleri ve kan birikimini tespit etmeye yardımcı olabilir.

Pelvik Konjesyon Sendromu’nun risk faktörleri arasında aşırı kilo veya obezite, önceki pelvik cerrahi girişimler, yüksek gebelik sayısı, hormonel değişiklikler ve genetik yatkınlık yer alır. Özellikle doğum sayısının artması, kadınlarda bu sendromun görülme olasılığını artırabilir. Gebelik esnasında pelvik bölgede oluşan mekanik etkiler ve hormonel değişiklikler, pelvik venöz reflü riskini artırabilir. Ayrıca aşırı kilolu veya obez bireylerde, pelvik bölgedeki damarların üzerine daha fazla baskı uygulanabilir ve bu da varis oluşumunu tetikleyebilir. Genetik faktörlerin de PKS riskini etkilediği düşünülmektedir; aile geçmişi olan bireylerde risk daha yüksek olabilir.

Pelvik Konjesyon Sendromu tanısı için Darci Phillips ve ekibi, görüntüleme çalışmalarının doğrudan tanı koymada yetersiz olduğunu belirtir. Bununla birlikte, bu yöntemler pelvik semptomlarla ilişkili varislerin ayırt edici klinik örüntüsünü doğrulamada yardımcı olabilir. Ultrasonografi, şüpheli PCS vakalarında ilk seçenek olarak kullanılır. Transvajinal yaklaşım, pelvik venöz pleksusun daha iyi görüntülenmesini sağlar. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme, pelvik varisleri ve eşlik eden patolojileri saptamada etkilidir. Venografi, pelvik venöz dilatasyon ve reflü değerlendirmesinde altın standart olarak kabul edilir. Laparoskopi, endometriozis gibi koşulları tespit etse de, PCS vakalarında pelvik varislerin tespiti konusunda genellikle yetersiz kalır. Bu yöntemlerin birleşimi, PCS tanısı için kapsamlı bir değerlendirme sağlar.

Pelvik Konjesyon Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?

Pelvik Konjesyon Sendromu’nun tedavi sürecinde çeşitli yöntemler ve ilaçlar kullanılabilir. Tedavi seçenekleri, hastanın semptom şiddeti, yaşam tarzı ve sağlık durumu göz önünde bulundurularak belirlenir. İlk aşamada genellikle ilaç tedavisi tercih edilir. Bu ilaçlar, hormon dengesini düzenleyerek damar genişlemesini kontrol altına almaya yardımcı olabilir. Hormonal tedavi, ağrının hafifletilmesine ve sendromun ilerlemesinin engellenmesine katkı sağlayabilir.

Ayrıca, pelvik ağrıyı hafifletmek için ağrı kesiciler ve anti-enflamatuar ilaçlar da kullanılabilir. Bu ilaçlar, hastaların günlük yaşamlarını daha rahat sürdürebilmelerine yardımcı olabilir. İlaç tedavisine ek olarak, doktorlar hastalığın belirtilerini azaltmak ve hastanın yaşam kalitesini artırmak için önerilerde bulunabilirler. Bu öneriler arasında düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, aşırı kilodan kaçınma ve duruş düzenlemeleri yer alabilir.

Pelvik Konjesyon Sendromu’nun (PKS) tedavisi, Darci Phillips ve meslektaşları tarafından incelenmiştir. Bu çalışmada, medikal ve endovasküler tedavilerin yaygın olarak kullanıldığı belirtilmiştir. Medroksiprogesteron asetat veya gonadotropin salgılatıcı hormon analogu goserelin, genellikle semptomatik rahatlama sağlar. Ancak bu ilaçların faydaları genellikle kalıcı olmaz. İlaç tedavisi başarısız olduğunda, over venlerinin transkateter embolizasyonu sıklıkla tercih edilen birincil tedavi yöntemi haline gelmiştir. Embolizasyon sırasında, over ven plexusuna embolik ajanlar gönderilir. Sıklıkla sklerozanlar, yapıştırıcılar, absorbe edilebilir jelatin sünger, bobinler ve vasküler tıkaçlar kullanılır. Embolizasyon tedavisi, vakaların %99’unda teknik olarak başarılıdır ve nüksetme oranı %8’den azdır. Tedavi başarısızlığı, pelvik venlerin karmaşık anatomisinden kaynaklanabilir.

Pelvik Konjesyon Sendromu’nda Girişimsel Yöntemler Nelerdir?

Pelvik Konjesyon Sendromu’nun tedavisinde önemli bir seçenek olan embolizasyon, hastalar için rahatlama sağlayabilir. Bu yöntemde, sorunlu toplardamarlar özel maddeler kullanılarak tıkanır, böylece kan birikmesi ve varislerin oluşumu engellenir. Kateter tabanlı bir işlem olan embolizasyon, genellikle damar cerrahları veya radyologlar tarafından gerçekleştirilir.

İşlem sırasında, ince bir kateter hastanın kasık veya boyun bölgesine yönlendirilir. Özel röntgen rehberliği ile toplardamarlara ulaşılır. Daha sonra, varisleri besleyen damarlara mikroskopik parçacıklar veya sıvı köpük enjekte edilerek tıkanıklık sağlanır. Bu tıkanıklık, kanın normal akışını engeller ve varislerin küçülmesine ve yok olmasına yardımcı olur. İşlem sonrasında hasta genellikle birkaç saat içinde taburcu edilebilir ve iyileşme süreci hızlıdır. Embolizasyon işleminin başarısı yüksektir ve tekrarlama olasılığı düşüktür.

Embolizasyonun avantajları arasında cerrahi müdahale gerektirmemesi, minimal invaziv olması ve kısa hastanede kalış süresi bulunur. Hastalar genellikle işlemden sonra hızla normal günlük aktivitelerine dönebilirler. Ancak her hasta farklı olduğundan, tedavi seçenekleri uzman bir sağlık profesyoneli tarafından değerlendirilmelidir. Embolizasyonun riskleri ve faydaları bireysel olarak göz önünde bulundurularak hasta ile paylaşılmalıdır.

Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Önleme

Pelvik Konjesyon Sendromu’nun etkilerini azaltmak ve önlemek için yaşam tarzı değişiklikleri oldukça önemlidir. Sağlıklı alışkanlıklar edinmek, semptomları hafifletebilir ve yaşam kalitesini artırabilir. Öncelikle, düzenli egzersiz yapmak, genel sağlığı destekler ve kan dolaşımını iyileştirir. Hafif aerobik egzersizler, yürüyüş veya yüzme gibi aktiviteler, pelvik bölgedeki kan akışını düzenleyerek ağrıyı azaltabilir. Bununla birlikte, fazla kiloları kontrol altına almak da önemlidir. Sağlıklı bir kilo aralığında olmak, pelvik bölgeye olan basıncı azaltabilir ve sendromun semptomlarını hafifletebilir.

Beslenme de pelvik sağlığı üzerinde etkilidir. Antioksidan açısından zengin yiyecekler tüketmek, iltihaplanmayı azaltabilir ve genel sağlığı destekleyebilir. Lifli gıdalar da sindirim sistemini düzenleyerek kabızlığı önleyebilir. Aynı zamanda, yeterli su içmek de vücudun hidrasyonunu sağlar ve kan dolaşımını destekler. Uzun süreli oturmak veya ayakta durmak, pelvik bölgede kan birikmesine yol açabilir. Bu nedenle, düzenli aralıklarla hareket etmek, kan dolaşımını canlandırabilir. Ayrıca, yüksek topuklu ayakkabıları sık sık giymekten kaçınmak da pelvik sağlığı açısından önemlidir.

Psikolojik Destek ve Hastalık Yönetimi

Pelvik Konjesyon Sendromu (PKS) sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda psikolojik olarak da etkileyebilir. Kronik pelvik ağrının yol açtığı günlük yaşam zorlukları ve belirsizlik duygusu, hastaların psikolojik sağlığını etkileyebilir. Bu nedenle hastaların psikolojik destek almaları ve hastalıkla başa çıkmayı öğrenmeleri önemlidir.

PKS’nin yol açtığı ağrı ve rahatsızlık, hastaların yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Ağrı, günlük aktiviteleri sınırlayabilir, iş performansını düşürebilir ve ilişkilerde zorluklara yol açabilir. Bu durum, hastaların ruhsal durumunu etkileyerek depresyon, kaygı ve stres gibi sorunlara neden olabilir. Bu noktada, hastaların psikolojik destek almaları, duygusal yükleri paylaşmaları ve etkili başa çıkma stratejileri geliştirmeleri önemlidir. Psikoterapi, danışmanlık veya destek grupları gibi yöntemler, hastaların duygusal iyiliklerini artırabilir.

Hastalık yönetimi aynı zamanda hastaların yaşam tarzı ve alışkanlıklarını da içerir. Stres yönetimi teknikleri, düzenli fiziksel aktivite, sağlıklı beslenme ve yeterli uyku, hastaların genel sağlığını destekler. Ayrıca, hastaların tedavi planlarına uymaları ve doktorlarıyla düzenli iletişimde olmaları önemlidir. Bu sayede hem fiziksel hem de psikolojik olarak daha iyi bir yaşam kalitesi sağlanabilir.

Kaynakça:

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK560790/

Search

+
Call Now Button
× Whatsapp