Girişimsel Radyoloji, modern görüntüleme teknolojilerini bir rehber olarak kullanarak, vücutta cerrahi kesiler açmadan hastalıkların hem tanısını koyan hem de tedavisini gerçekleştiren ileri bir tıp uzmanlığıdır. Bu minimal invaziv yaklaşım damar tıkanıklıklarının açılmasından kanserli dokuların yok edilmesine, anjiyo ile damar haritalamadan biyopsi ile doku örneği alınmasına kadar geniş bir yelpazede ameliyatsız çözümler sunar. İşlemler, genellikle milimetrik bir iğne deliğinden girilerek, özel kateter ve mikro aletlerle yapılır. Bu sayede hastalar, geleneksel cerrahiye göre daha az ağrı, daha düşük risk ve çok daha hızlı bir iyileşme süreciyle sağlıklarına kavuşurlar.
Girişimsel Radyoloji ne anlama gelir?
Girişimsel Radyolojiyi zihninizde daha iyi canlandırabilmek için şöyle bir benzetme yapalım. Evinizdeki su borularında bir sızıntı olduğunu düşünün. Bu sorunu çözmek için önünüzde iki seçenek var: Ya sızıntının olduğu duvarı tamamen kırıp boruyu tamir edersiniz ya da duvarın arkasını gören özel bir kamera ve ince aletler kullanarak, sadece küçük bir delikten girip sızıntıyı içeriden onarırsınız. İşte Girişimsel Radyoloji, tıptaki bu ikinci, modern ve akıllıca seçenektir.
Bu alanda uzmanlaşmış hekimler, yani girişimsel radyologlar, vücuda büyük kesiler açmak yerine, iğne deliği kadar küçük bir noktadan giriş yaparlar. Bu giriş noktasından, kateter adı verilen incecik, esnek tüpleri, kılavuz telleri ve diğer mikro aletleri kullanarak vücudun damar ağı gibi doğal yollarını takip ederler. Tüm bu yolculuk sırasında, anlık röntgen anlamına gelen floroskopi, ultrason, bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans (MR) gibi ileri teknoloji görüntüleme cihazları onlara bir yol haritası sunar. Bu sayede vücudun en derin ve hassas noktalarındaki bir soruna bile milimetrik bir hassasiyetle ulaşarak, oraya tanı veya tedavi amaçlı müdahalelerde bulunurlar. Bu yaklaşım ameliyatsız tedavi olarak da bilinir ve tıpta bir devrim niteliğindedir.
Bu modern tıp alanı nasıl ortaya çıktı?
Girişimsel Radyolojinin hikayesi, aslında tanısal radyolojinin içinden doğmuştur. Geçmişte radyologlar, anjiyografi gibi yöntemlerle sadece damar hastalıklarını teşhis etmek için vücudun içine giriyorlardı. Temel görevleri, görüntüleri yorumlayıp bir rapor yazmaktı. Ancak 1960’lı yıllarda Dr. Charles Dotter adında bir öncü, bu durumu değiştiren o devrimci soruyu sordu: “Madem damarların içini görüntülemek için buradayız, neden aynı yöntemle onları tedavi de etmeyelim?”
Dr. Dotter, damar tıkanıklığını görüntülemek için kullandığı kateterle, aynı zamanda o tıkanıklığı açmayı başardı. Bu ilk başarılı balonla damar genişletme (anjiyoplasti) işlemi, Girişimsel Radyolojinin bir tedavi alanı olarak doğmasına neden oldu. Bu olayla birlikte radyologların rolü, “görüntüle ve rapor et” anlayışından, “görüntüle ve müdahale et” anlayışına evrildi. Artık hekimler, kendi teşhis ettikleri hastalıkları, yine kendi geliştirdikleri minimal invaziv yöntemlerle doğrudan tedavi edebiliyorlardı. Bu büyük değişim, zamanla Girişimsel Radyolojinin kendine özgü eğitim süreçleri ve klinik uygulamaları olan başlı başına bir tıp disiplini haline gelmesini sağladı.
Girişimsel Radyolojinin günümüz tıbbındaki yeri nedir?
Günümüz modern tıbbında Girişimsel Radyoloji, adeta bir “sorun çözücü” ve “köprü kurucu” rolü üstlenir. Sunduğu minimal invaziv çözümler sayesinde, hastalar için pek çok somut fayda sağlar. Bu faydalar arasında öne çıkanlar şunlardır:
- Daha az ağrı
 - Daha kısa hastanede kalış süresi
 - Günlük hayata ve işe çok daha hızlı dönüş
 - Büyük cerrahi kesiler olmadığı için estetik açıdan daha iyi sonuçlar
 - Genel anestezi riskinin çoğu işlemde ortadan kalkması
 - Daha düşük kanama ve enfeksiyon riski
 
Bu hasta odaklı avantajların yanı sıra Girişimsel Radyoloji hastane içinde bir takım oyuncusu olarak çalışır. Girişimsel radyologlar; onkoloji, kalp-damar cerrahisi, genel cerrahi, üroloji, kadın hastalıkları ve doğum gibi neredeyse tüm branşlarla sürekli iş birliği halindedir. Örneğin kanser tedavisinde cerrahi, kemoterapi ve radyoterapinin yanında “dördüncü temel direk” olarak kabul edilir. Travma geçirmiş bir hastada durdurulamayan iç kanamayı kontrol altına alarak hayat kurtarır veya ameliyat riski çok yüksek olan yaşlı bir hastanın safra yolu tıkanıklığını açarak onu yeniden sağlığına kavuşturur.
İşlemler sırasında hangi görüntüleme teknolojileri kullanılır?
Girişimsel Radyolojinin başarısı, tamamen vücudun içini anlık olarak ve yüksek çözünürlükle görebilme yeteneğine bağlıdır. Kullanılan her bir görüntüleme teknolojisinin kendine özgü avantajları vardır ve doğru teknolojinin seçimi, işlemin güvenliği ve başarısı için kritik öneme sahiptir.
- Floroskopi (Anjiyografi): Bu teknoloji, X-ışınları kullanarak gerçek zamanlı, video benzeri bir görüntü sağlar. Özellikle damar içi işlemlerde vazgeçilmezdir. Damarları, safra yollarını veya idrar yollarını görünür kılmak için “kontrast madde” denilen özel bir boya enjekte edilir. Bu boya, doktorun kateterleri ve diğer aletleri vücudun karmaşık damar ağında veya kanallarında nasıl yönlendirdiğini gösteren bir “yol haritası” oluşturur. Anjiyoplasti, stentleme, embolizasyon gibi temel işlemler bu teknoloji rehberliğinde yapılır.
 - Ultrason (US): Ultrason, radyasyon yerine yüksek frekanslı ses dalgalarını kullanır. Bu özelliği onu tamamen zararsız kılar. Özellikle yüzeye yakın organların (karaciğer, böbrek, tiroit gibi) biyopsilerinde, damarlara iğne ile güvenli giriş yapılmasında ve apse, kist gibi sıvı dolu boşlukların boşaltılmasında ideal bir rehberdir. Gerçek zamanlı olması, taşınabilirliği ve maliyet etkinliği en büyük avantajlarıdır. İğnenin ucunun hedefe ilerleyişi anbean izlenebilir.
 - Bilgisayarlı Tomografi (BT): Tomografi, vücudun çok detaylı kesitsel görüntülerini oluşturarak üç boyutlu bir harita sunar. Özellikle ultrasonun net göremediği, vücudun derinliklerindeki (akciğer, karın içi, kemik gibi) hedeflere ulaşmak için tercih edilir. Derin organ biyopsileri, ulaşılması zor apselerin drenajı ve tümör yakma/dondurma (ablasyon) gibi hassasiyet gerektiren işlemler BT rehberliğinde yapılır. BT, hedefe giden en güvenli yolu planlama ve iğneyi milimetrik doğrulukla yerleştirme konusunda eşsiz bir avantaj sağlar.
 - Manyetik Rezonans (MR): MR, radyasyon kullanmadan, güçlü bir manyetik alan ve radyo dalgaları aracılığıyla yumuşak dokuları diğer tüm yöntemlerden çok daha ayrıntılı gösterir. Bu özelliği sayesinde, sadece MR’da görülebilen özel tümörlerin (örneğin karaciğer veya prostatta) biyopsi ve ablasyonunda kullanılır. Ayrıca MR, tümör yakma işlemleri sırasında dokudaki sıcaklık artışını anlık olarak ölçebilir (termometri), bu da tedavinin etkinliğini ve güvenliğini kontrol etme imkanı tanır.
 
Damar tıkanıklıkları ameliyatsız nasıl açılır? (Anjiyoplasti ve Stentleme)
Damar sertliği (ateroskleroz) nedeniyle daralmış veya tamamen tıkanmış atardamarları açarak kan akışını yeniden sağlama işlemine “revaskülarizasyon” denir. Girişimsel Radyolojinin bu alandaki temel silahları anjiyoplasti (balon tedavisi) ve stentlemedir. Genellikle kasık veya el bileğindeki atardamardan girilerek yapılan bu işlemlerle vücudun birçok bölgesindeki tıkanıklıklar tedavi edilebilir. Tedavi edilen yaygın durumlar şunlardır:
- Bacak atardamarı tıkanıklığı (Periferik Arter Hastalığı)
 - Kalbi besleyen damarların tıkanıklığı (Koroner Arter Hastalığı)
 - Beyne giden şah damarı darlığı (Karotis Arter Stenozu)
 - Böbrek atardamarı darlığı (Renal Arter Stenozu)
 - Diyaliz hastalarında fistül ve greftlerin bakımı
 
İşlemde önce daralmış bölgeye bir kateter aracılığıyla balon yerleştirilir ve şişirilerek damar genişletilir (anjiyoplasti). Damarın tekrar daralmasını önlemek için ise çoğu zaman aynı bölgeye, damar duvarına destek olan metal bir kafes (stent) yerleştirilir. Bu sayede damarın uzun süre açık kalması sağlanır.
Embolizasyon, yani damar tıkama tedavisi nedir?
Embolizasyon, kan akışını kasıtlı ve hedefe yönelik olarak durdurma işlemidir. Bu teknikte amaç ya bir kanamayı durdurmak ya da bir tümörü beslenmesinden mahrum bırakmaktır. İncecik mikrokateterler kullanılarak, tıkanması hedeflenen damarın içine girilir ve kan akışını bloke edecek özel maddeler enjekte edilir. Kullanılan bu tıkayıcı ajanlar, işlemin amacına göre geçici veya kalıcı olabilir.
Kullanılan başlıca tıkayıcı maddeler şunlardır:
- Jelatin süngerler (vücut tarafından zamanla eritilir)
 - Mikroküreler (kalıcı tıkanıklık sağlayan küçük partiküller)
 - Metalik sarmallar veya koiller (damar içinde yumak oluşturarak pıhtılaşmayı tetikler)
 - Sıvı tıkayıcı ajanlar (tıbbi yapıştırıcılar)
 
Embolizasyon tedavisi çok geniş bir yelpazede kullanılır. Başlıca kullanım alanları aşağıdaki gibidir:
- Travma, mide kanaması veya doğum sonrası durdurulamayan iç kanamaların kontrolü
 - Rahim miyomlarının (UFE) ameliyatsız tedavisi
 - İyi huylu prostat büyümesinin (PAE) ameliyatsız tedavisi
 - Erkeklerde kısırlık ve ağrı nedeni olan varikoselin (Varikosel Embolizasyonu) tedavisi
 - Tümörleri besleyen damarların tıkanarak kanser tedavisine destek olunması
 - Damar yumakları gibi anormal damarsal yapıların (AVM) tedavisi
 
Toplardamarlara yönelik özel girişimsel tedaviler var mıdır?
Evet, Girişimsel Radyoloji sadece atardamarlara değil toplardamarlara (venöz sistem) yönelik de çok önemli ve hayat kurtarıcı tedaviler sunar.
- IVC Filtresi: Bacaklarında kan pıhtısı (Derin Ven Trombozu – DVT) olan ve kan sulandırıcı kullanamayan hastalarda, bu pıhtının kopup akciğere giderek hayati tehlike oluşturmasını (Pulmoner Emboli) önlemek için kullanılır. Vücudun ana toplardamarına (İnferior Vena Kava – IVC), şemsiye benzeri bir filtre yerleştirilir. Bu filtre, pıhtıları akciğere ulaşmadan yakalar. Risk ortadan kalkınca bu filtreler yine girişimsel olarak çıkarılabilir.
 - Pıhtı Eritme ve Temizleme (Tromboliz/Trombektomi): Büyük pıhtıların oluştuğu ciddi DVT veya Pulmoner Emboli vakalarında, pıhtının içine doğrudan bir kateterle girilir. Bu kateter aracılığıyla ya pıhtıyı eriten ilaçlar (tromboliz) verilir ya da pıhtıyı mekanik olarak parçalayıp emen cihazlar (trombektomi) kullanılır. Bu sayede damar hızla açılır.
 - TIPS (Transjuguler Intrahepatik Portosistemik Şant): Siroz hastalarında karaciğer içindeki basıncın artmasına bağlı olarak gelişen ve hayatı tehdit eden yemek borusu kanamalarını veya karında aşırı sıvı birikmesini (asit) tedavi etmek için yapılan karmaşık bir işlemdir. Boyun damarından girilerek, karaciğer içinde yüksek basınçlı damar sistemi ile düşük basınçlı damar sistemi arasında bir tünel (şant) oluşturulur ve bu tünel bir stent ile açık tutulur.
 
Görüntüleme eşliğinde biyopsi neden bu kadar önemlidir?
Tıpta, özellikle de kanser şüphesi olan durumlarda, doğru tanı koymanın altın kuralı “doku tanısı”dır. Yani şüpheli bölgeden bir parça alıp patolojik olarak incelemek gerekir. Eskiden bu çoğu zaman büyük bir ameliyatla mümkün olurdu. Ancak Girişimsel Radyoloji, görüntüleme eşliğinde yapılan biyopsi ile bu süreci kökten değiştirmiştir.
Ultrason, BT veya MR gibi bir görüntüleme yöntemi rehberliğinde, özel bir biyopsi iğnesi ciltten geçirilerek doğrudan şüpheli kitleye yönlendirilir. İğnenin yolu, çevredeki damar, sinir ve organlara zarar vermeyecek şekilde en güvenli hattan planlanır. Bu sayede milimetrik bir doğrulukla hedeften doku örneği alınır. Bu yöntem cerrahiye kıyasla çok daha az riskli, çok daha hızlı ve hasta için çok daha konforludur. Akciğer, karaciğer, böbrek, pankreas, kemik, tiroit gibi hemen her organdan bu yöntemle güvenle biyopsi yapılabilir.
Vücuttaki apse ve kistler ameliyatsız nasıl tedavi edilir?
Vücudun herhangi bir yerinde biriken enfekte sıvılar (apseler) veya rahatsızlık veren kistler, Girişimsel Radyoloji yöntemleriyle ameliyatsız olarak boşaltılabilir. Bu işleme “perkütan drenaj” denir. Genellikle ultrason veya BT rehberliğinde, önce apse veya kistin içine bir iğne ile girilerek sıvının varlığı doğrulanır. Ardından, “drenaj kateteri” adı verilen ince bir tüp bu boşluğa yerleştirilir. Kateterin dışarıda kalan ucu bir torbaya bağlanır ve enfekte sıvı veya kist içeriği tamamen boşalana kadar birkaç gün boyunca dışarı akar. Bu yöntem özellikle ameliyat riski yüksek olan hastalarda enfeksiyonu kontrol altına alarak hayat kurtarıcı olabilir.
Tedavi edilen başlıca sıvı birikimleri şunlardır:
- Apseler
 - Hastaya belirti veren (ağrı, bası yapan) kistler
 - Ameliyat sonrası oluşan sıvı birikimleri (seroma) veya kan birikimleri (hematom)
 - Göğüs boşluğunda biriken sıvı (plevral efüzyon)
 - Karın boşluğunda biriken sıvı (asit)
 
Kanser tedavisinde kullanılan damar içi yöntemler (TAKE ve TARE) nasıl çalışır?
Bu yöntemler özellikle karaciğerdeki birincil veya başka organlardan sıçramış (metastatik) tümörlerin tedavisinde kullanılır.
- Transarteriyel Kemoembolizasyon (TAKE): Bu yöntemde bir anjiyografi işlemiyle tümörü besleyen atardamarın içine çok ince bir kateterle girilir. Bu kateterden, doğrudan tümörün içine yüksek dozda kemoterapi ilacı verilir. Hemen ardından, damar küçük tıkayıcı partiküllerle tıkanır. Bu işlemin çifte etkisi vardır: Hem çok yüksek dozda kemoterapi ilacı doğrudan hedefe ulaşır hem de tümörün kan damarı tıkandığı için kanserli doku besinsiz ve oksijensiz kalarak ölmeye başlar.
 - Transarteriyel Radyoembolizasyon (TARE veya Y-90): Bu yöntemde ise kemoterapi ilacı yerine, radyoaktif madde (genellikle Yttrium-90) yüklü milyonlarca mikroskobik kürecik kullanılır. Bu kürecikler, yine tümörü besleyen atardamarın içine verilir ve kan akımıyla birlikte gidip tümörün içindeki küçük damarlara yerleşirler. Buraya yerleştikten sonra, sadece birkaç milimetrelik bir alana yüksek dozda radyasyon yayarak, adeta tümörü “içeriden ışınlarlar”. Bu sayede sağlıklı karaciğer dokusu radyasyondan büyük ölçüde korunmuş olur.
 
Tümör ablasyonu, yani tümör yakma veya dondurma tedavisi nedir?
Tümör ablasyonu, görüntüleme rehberliğinde tümörün içine özel iğneler yerleştirilerek, kanserli dokunun ısı veya soğuk kullanılarak yerinde yok edilmesi işlemidir. Genellikle 3-5 cm’den küçük tümörlerde, özellikle karaciğer, böbrek, akciğer ve kemikte, cerrahiye bir alternatif olarak veya cerrahi yapılamayan hastalarda kullanılır. Yok edilen tümörlü doku vücut tarafından zamanla temizlenir.
Başlıca ablasyon teknolojileri şunlardır:
- Radyofrekans Ablasyon (RFA): Elektrik akımıyla ısı üreterek tümörü yakar.
 - Mikrodalga Ablasyon (MWA): Mikrodalgalar ile çok daha hızlı ve geniş bir alanda ısı oluşturarak tümörü yakar.
 - Kriyoablasyon: Tümörün içine yerleştirilen iğnelerle eksi derecelerde bir buz topu oluşturarak tümörü dondurur.
 - İrreversibl Elektroporasyon (IRE): Isı kullanmadan, yüksek voltajlı elektrik akımlarıyla hücre zarlarında kalıcı delikler açarak tümörü yok eder. Bu özelliği sayesinde damar gibi hassas yapılara çok yakın tümörlerde güvenle kullanılabilir.
 
Kanser hastalarına yönelik destekleyici girişimsel tedaviler nelerdir?
Girişimsel Radyoloji, kanserle mücadele eden hastalara doğrudan tümör tedavilerinin yanı sıra yaşam kalitelerini artırmaya ve tedavilerini sürdürmelerine yardımcı olan birçok destekleyici bakım prosedürü de sunar.
Bu önemli destek tedavilerinden bazıları şunlardır:
- Kemiklere sıçramış tümörlere bağlı şiddetli ağrıların ablasyon (yakma/dondurma) veya kemik çimentosu (vertebroplasti) ile tedavisi
 - Pankreas kanseri gibi durumlarda geçmeyen karın ağrıları için sinir blokajları
 - Akciğer zarında (plevral efüzyon) veya karın içinde (asit) biriken ve nefes darlığına veya rahatsızlığa neden olan sıvıların periyodik olarak boşaltılması
 - Tümörlerin safra yollarına veya idrar yollarına baskı yapması sonucu oluşan tıkanıklıkların stentlerle açılarak organ fonksiyonlarının korunması
 - Kemoterapi veya diğer damar içi tedavilerin güvenli ve konforlu bir şekilde uygulanabilmesi için port veya tünelli kateter gibi uzun süreli damar yollarının yerleştirilmesi.
 

Dr. Ali Yurtlak, 1970 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuş bir Girişimsel Radyoloji Uzmanıdır. Tıp eğitimini 1996 yılında Adana Çukurova Üniversitesi’nde tamamladı. Radyoloji alanındaki eğitimini İstanbul Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde aldı. Son yıllarda radyoloji alanında özel bir uzmanlık dalı olan Girişimsel Radyoloji’ye yönelerek anjiyografik işlemler gerçekleştirmektedir. Şu anda Özel Atlas Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır ve aynı zamanda İstanbul Medicine Hospital Hastanesi’nde Anjiyografi Sorumlusu olarak çalışmaktadır.
